ISSN 1301-109X | e-ISSN 2147-8325
TURKISH JOURNAL of IMMUNOLOGY - Turk J Immunol: 1 (2)
Volume: 1  Issue: 2 - 2013
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.The Role of Chitinases in Atopic Dermatitis
Dilara Fatma Kocacık Uygun, Mesut Coşkun, Nilüfer Çiçek Ekinci, Nilgün Sallakçı, Serkan Filiz, Ayşe Akman, Erkan Alpsoy, Olcay Yeğin
doi: 10.5606/tji.2013.212  Pages 33 - 35
Amaç: Bu çalışmada atopik dermatitli hastalardan alınan deri biyopsilerinde asidik memeli kitinaz (AMCase) gen ekspresyonu incelendi. Hastalar ve yöntemler: Mayıs 2005 - Mayıs 2007 tarihleri arasında atopik dermatitli beş yetişkin hasta çalışmaya dahil edildi. Lezyonlu ve lezyonsuz bölgelerden deri biyopsileri alındı. Gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile AMCase ekspresyonu incelendi. AMCase gen ürünleri, beta-aktin ile karşılaştırıldı. Bulgular: Atopik lezyondan alınan numunelere kıyasla, AMCase yapımı derinin sağlıklı bölgelerinde daha yüksek oranda idi. Sağlıklı deri ve atopik deri dokusunda AMCase gen ekspresyonuna rastlandı. Sonuç: AMCase gen ekspresyonu her iki deri bölgesinde izole edildi. Bulgularımız bu genin sadece mide ve akciğerde sınırlı olmadığını aynı zamanda deride de bulunduğunu göstermektedir.
Objectives: In this study, we investigated the acidic mammalian chitinase (AMCase) gene expression in skin biopsy samples taken from patients with atopic dermatitis. Patients and methods: Five adult patients with atopic dermatitis were enrolled in this study between May 2005 and May 2007. Skin biopsy samples were taken from lesional and unaffected areas. AMCase gene expression was tested by real-time polymerase chain reaction. The AMCase gene products were compared with beta-actin. Results: The AMCase production was higher in healthy regions of skin compared to the samples taken from atopic lesion. The AMCase gene expression was isolated in healthy and atopic skin regions. Conclusion: The AMCase gene expression was isolated both skin regions. Our study shown that this gene is not only expressed stomach and lung and also expressed in skin.

2.Pulmonary and Sinus Imaging in Common Variable Immunodeficiency: What Do We Expect to Find?
Mehrdad Bakhshayesh Karam, Leila Mosadegh, Mohammad Reza Boloursaz, Pegah Rahmatinezhad, Shahram Kahkouee, Payam Mehrian
doi: 10.5606/tji.2013.196  Pages 36 - 41
Amaç: Bu çalışmada yaygın değişken immün yetmezlikte (CVID) pulmoner ve sinüs görüntülemenin rolü incelendi. Hastalar ve yöntemler: Nisan 2001 - Mart 2011 tarihleri arasında Tahran Masih Daneshvari Hastanesi’nde CVID nedeni ile pulmoner veya sinüs bilgisayarlı tomografisi (BT) ve göğüs röntgeni çekilen 48 hasta (30 erkek, 18 kadın; ort. yaş 19 yıl; dağılım 9 ay-58 yıl) retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı ve cinsiyeti ve işleme bağlı görülen komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Bilgisayarlı tomografi taraması yapılan 38 hastada en sık görülen komplikasyonlar sağ alt lobda en yüksek insidans ile bronşektazi (%52.6), hiler adenopati (%39.5) ve mediastinal adenopati (%39.5) idi. Göğüs röntgeni çekilen 29 hastada ana bulgu, erkeklere kıyasla kadınlarda daha yüksek oranda görülmek ile birlikte, parenkimal infiltrasyon idi (%35’e kıyasla %50). Toplam 30 hasta sinüs BT veya göğüs röntgeni ile değerlendirildi. Bu görüntüleme yöntemlerinde yüksek tutulum maksiller sinüste olmak üzere, hastaların %76.7’sinde sinüzit izlendi. Sonuç: Akciğer ve sinüs komplikasyonları, BT başta olmak üzere, görüntüleme yöntemleri ile kolaylık ile değerlendirilebilen CVID’nin sık rastlanan bulgularıdır. Göğüs muayenesinin yanı sıra, CVID olan hataların sinüzit açısından değerlendirilmesini önermekteyiz.
Objectives: This study aims to evaluate the role of pulmonary and sinus imaging in common variable immunodeficiency (CVID). Patients and methods: Between April 2001 and March 2011, 48 patients (30 males, 18 females; mean age 19 years; range 9 months to 58 years) who underwent pulmonary or sinus computed tomography (CT) and chest X-ray due to CVID in Masih Daneshvari Hospital, Tehran were retrospectively analyzed. Age and sex of the patients and procedure-related complications were recorded. Results: The most common complications were bronchiectasis (52.6%) with the highest incidence in right lower lobe (39.5%), hilar adenopathy (39.5%) and mediastinal adenopathy (39.5%) in 38 patients who underwent CT scan. The main finding was parenchymal infiltration in 29 patients who underwent chest X-ray, indicating a higher trend in females than males (50% vs. 35%). A total of 30 patients were assessed by sinus CT and/or chest X-ray. These imaging modalities revealed sinusitis in 76.7% patients with a higher involvement of maxillary sinus. Conclusion: Pulmonary and sinus complications are common manifestations of CVID which can be easily assessed by imaging modalities, such as CT, particularly. We recommend evaluating CVID patients for sinusitis in addition to pulmonary examination.

3.Inhibitory Effects of Acetylsalicylic Acid and Ibuprofen on Interleukin-17 Production
Nurten Sayın, Dilara Fatma Kocacık Uygun, Nilgün Sallakçı, Serkan Filiz, Olcay Yeğin
doi: 10.5606/tji.2013.213  Pages 42 - 46
Amaç: Bu çalışmada asetilsalisilik asit (ASA) ve ibuprofenin interlökin (IL)-17, interferon gama (IFN-g), IL-4 ve tümör nekroz faktör alfa (TNF-a) üretimi üzerindeki in vitro etkileri araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Mayıs 2007 - Mayıs 2009 tarihleri arasında 10 sağlıklı gönüllüden kan örnekleri alındı. Asetilsalisilik asit ve ibuprofen, klinik düzeyde etkin kan konsantrasyonunda fosfat tamponlu salin (PBS) solüsyon içerisinde çözdürüldü. Hücreleri uyarmak için fitohemaglutinin (PHA) ve ham Streptococcus sanguis b akteriyel ö zütü k ullanıldı. S itokin y anıtı, E LISPOT okuyucusu ile ölçüldü. Bulgular: Hem ASA hem de ibuprofen, tüm konsantrasyonlarda doza bağımlı bir şekilde IL-17 yanıtını anlamlı düzeyde inhibe etti. Her iki ilacın IL-4 ve IFN-g yanıtları üzerinde anlamlı bir etkisi gözlenmedi. Sonuç: Tedavi edici ASA ve ibuprofen konsantrasyonları ile IL-17 ve TNF-a üretiminin inhibe olması, bu ilaçların çok iyi bilinen antienflamatuvar etkileri için yeni bir altta yatan mekanizma olabilir.
Objectives: In this study, we aimed to investigate in vitro effects of acetylsalicylic acid (ASA) and ibuprofen on interleukin (IL)-17, interferon gamma (IFN-g), IL-4 and tumor necrosis factor alpha (TNF-a) production. Patients and methods: Blood samples were obtained from 10 healthy volunteers between May 2007 and May 2009. Acetylsalicylic acid and ibuprofen were dissolved in a phosphate buffered saline (PBS) solution in clinically relevant blood concentrations. Phytohemagglutinin (PHA) and crude bacterial extracts of Streptococcus sanguis were used to stimulate cells. The cytokine response was measured by an ELISPOT reader. Results: Both ASA and ibuprofen significantly inhibited the IL-17 response at all concentrations in a dose-dependent manner. No significant effect of the drugs on IL-4 and IFN-g response was observed. Conclusion: Inhibition of IL-17 and TNF-a production by therapeutically reachable concentrations of ASA and ibuprofen can be a novel underlying mechanism for their well-known anti-inflammatory actions.

4.Splenectomy and Salmonella Typhi Exposure Lead to Quantitative Alterations of Bone Marrow B220+ Cells and CD4+ T Cells on BALB/c Mice
Muhaimin Rifa’i, Fatma Ayatiliulil Albab, Aulanni’am Aulani
doi: 10.5606/tji.2013.221  Pages 47 - 53
Amaç: Bu çalışmada splenektomi yapılan ve Salmonella typhi’ye (S. typhi) maruz bırakılan BALB/c farelerde kemik iliği B220+ h ücreleri v e C D4+ T hücrelerinin rölatif yoğunluğundaki kantitatif değişiklikler incelendi. Gereç ve yöntemler: Ketamin anestezisi altında splenektomi yapıldı (65 mg/kg BW). Splenektomiden iki hafta sonra akut doz enjeksiyonu ile S. typhi maruziyeti yapıldı (109 h ücre/mL) v e d oz, i lk d ozdan iki hafta sonra tekrarlandı. Kemik iliği B220+ h ücreleri v e C D4+ T h ücrelerinin r ölatif y oğunluğu, BD FACSCalibur™ akım sitometri ile belirlendi. İki yönlü ANOVA ve Tukey HSD testi ile istatistiksel analiz yapıldı. P<0.05 değerleri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Tedavilerinin tümü, gözlenen değişkenler üzerinde anlamlı etkilere sahipti. Splenektomi,B220+ hücrelerin oranınını splenektomi yapılmayan farelerdeki %17.34 oranından %5.51’e anlamlı olarak düşürdü. Salmonella typhi maruziyeti tek başına B220+ hücrelerinin rölatif yoğunluğunu a nlamlı düzeyde değiştirmedi (%17.92). Splenektomi yapılması ve S.typhi i le k arşılaşma B 220+ h ücreleri % 5.9’a d üşürdü. C D4+ T hücreleri tüm tedavilere karşı farklı yanıtlar verdi. Kontrollere kıyasla (%0.28), splenektomi CD4+ T hücrelerinin rölatif yoğunluğunu anlamlı düzeyde %0.43’e kadar artırdı. Salmonella typhi maruziyeti tek başına ve splenektomi ile birlikte, CD4+ T hücrelerinin rölatif yoğunluğunu sırası ile %0.55 ve %0.50’ye kadar anlamlı düzeyde artırdı. Sonuç: Bu bulgular, S. typhi maruziyetine kıyasla, splenektominin B220+ hücrelerinin rölatif yoğunluğunu etkileyen başlıca etmen olup, S. typhi maruziyeti CD4+ T hücrelerinin rölatif yoğunluğunu artıran ana etmendir. Bu fenomen, S. typhi maruziyeti nedeni ile ortaya çıkan patolojik durumu yansıtmaktadır.
Objectives: This study aims to determine the quantitative alterations of relative density of bone marrow B220+ cells a nd CD4+ T cells in BALB/c mice which underwent splenectomy and exposed to Salmonella typhi (S. typhi). Materials and methods: Splenectomy was performed under ketamine anesthesia (65 mg/kg BW). Exposure of S. typhi was performed by injection of acute doses (109 c ells/mL) a t t wo w eeks a fter s plenectomy a nd repeated at two weeks after the initial dose. The relative density of bone marrow B220+ cells and CD4+ T cells were quantified by BD FACSCaliburTM f low c ytometer. S tatistical a nalysis w as p erformed u sing t wo-way ANOVA and Tukey HSD test. A p value of <0.05 was considered significant. Results: All treatments had significant effects on observed variables. Splenectomy significantly depleted the relative density of B220+ cells to 5.51% compare with controls (17.34%). Salmonella typhi exposure alone did not significantly alter the relative density of B220+ cells (17.92%). Splenectomy and S. typhi exposure decreased B220+ cells to 5.90%. CD4+ T cells had various responses to all treatments. Compared to the controls (0.28%), splenectomy significantly increased the relative density of CD4+ T cells up to 0.43%. Salmonella typhi exposure alone and splenectomy in combined with S. typhi exposure significantly increased the relative density of CD4+ T cells up to 0.55% and 0.50%, respectively. Conclusion: These results indicated that splenectomy was the leading factor affecting the relative density of B220+ cells, rather than S. typhi exposure, whereas Salmonella typhi exposure was the main factor which increased the relative density of CD4+ T cells. This phenomenon also reflects the pathological condition due to S. typhi exposure.

DERLEME
5.Endometriosis and Immunology
Ercan Baştu, Mehmet Fırat Mutlu, Cenk Yaşa, Necip Erkut Attar
doi: 10.5606/tji.2013.195  Pages 54 - 62
Endometriyozis değişik fenotipleri olan bir hastalıktır. Semptomatik olgularda progesterona direnç ve düzensiz sitokin üretimi, hem ektopik hem ötopik endometriyumda görülebilir. En azından bazı hastalarda, bu durumun kronik enflamasyon ve antikor otoreaksiyonu ile ilintisi mevcuttur. İmmünolojik faktörler de endometrial hücrelerin oluşmasında neden olabilir. İmmünolojik değişimler arasında peritoneal makrofajların sayısında ve aktivitesinde artış, antikorların artan dolaşımı, azalan T-hücre reaksiyonu, azalan natürel killer hücre sitotoksisitesi ve sitokin ağında diğer değişimler sayılabilir. Bu derlemede amaç, endometriyozis ve otoimmün hastalıklar arasındaki olası ilişkiyi irdelemek ve endometriyozis etyopatogenezinde enflamasyonun oynadığı potansiyel role ışık tutmaktır.
Endometriosis is a condition with various phenotypes. Progesterone resistance and irregular cytokine production may present with both ectopic and eutopic endometrium in symptomatic cases. In some cases, at least, this seems to be associated with chronic local inflammation and self-reactive antibodies. Immunologic factors may also lead to production of endometrial cells. Immune alterations include increased number and activation of peritoneal macrophages, increased circulating antibodies, decreased T-cell reactivity, decreased natural killer cell cytotoxicity, and changes in the cytokine network. This review aims to evaluate the possible association between endometriosis and autoimmune diseases and to shed light into the potential role of inflammation in the etiopathology of endometriosis.

LookUs & Online Makale