ISSN 1301-109X | e-ISSN 2147-8325
TURKISH JOURNAL of IMMUNOLOGY - Turk J Immunol: 1 (1)
Volume: 1  Issue: 1 - 2013
1.Turkish Journal of Immunology

Pages I - X

2.The Role of IL-12Rß1 Expression Analysis Using Flow Cytometry in the Diagnosis of IL-12Rß1 Deficiency
Çağman Sun Tan, Deniz Çağdaş Ayvaz, İlhan Tezcan, Özden Sanal
doi: 10.5606/tji.2013.160  Pages 1 - 4
Amaç: Bu çalışmada mikobakteri enfeksiyonlarına karşı mendelian duyarlılık (MSMD) olan hastaların taranması ve zorunlu taşıyıcıların belirlenmesinde akım sitometri ile interlökin (IL)-12Rb1 ekspresyon analizinin rolü araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Bu çalışmaya Ankara Hacettepe Üniversitesi Çocuk İmmünolojisi Bölümü’ne MSMD düşündüren klinik bulgular ile başvuran, IL-12Rb1 eksikliği mutasyon analizi ile kanıtlanmış altı çocuk hasta (2 kız, 4 erkek; ort. yaş 5 yıl; dağılım 2-10 yıl) ve 12 ebeveyn dahil edildi. Toplam 58 aile üyesi ve 20 sağlıklı kontrol de çalışmaya alındı. Katılımcılarda periferik kan lenfosit yüzeyinde fitohemaglutinin (PHA) ile in vitro stimülasyon sonrasında IL-12Rb1 ekspresyonu akım sitometri ile tarandı. Bulgular: MSMD benzeri klinik özellikleri taşıyan ve IL-12Rb1 gen mutasyonu kanıtlanmış altı hastada IL-12Rb1 ekspresyonu %1’in altında idi. IL-12Rb1’i eksprese eden lenfosit yüzdeleri kontrol ve zorunlu taşıyıcı grubunda, %85 (%71-%98) ve %47 (%18-%75) olarak bulundu. ROC (alıcı işlem karakteristik eğrisi) analizi, IL-12Rb1’i eksprese eden lenfosit oranının <%1, <%70, >%76 olan bireylerin bu defekt için sırasıyla homozigot IL-12Rb1 eksikliği, taşıyıcılığı ve sağlıklı olarak değerlendirilebileceği belirlendi. Sonuç: Elde edilen veriler, MSMD’de en sık görülen defekt olan IL-12Rb1 eksikliği olan hastaların taranmasında IL-12Rb1 ekspresyonunun akım sitometrik yöntemle değerlendirilmesinin etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir.
Objectives: This study aims to investigate the role of IL-12Rb1 expression analysis using flow cytometry for screening patients with mendelian susceptibility to mycobacterial disease (MSMD) and identification of the obligate carriers. Patients and methods: Six pediatric patients (2 girls, 4 males; mean age 5 years; range 2 to 10 years) who were admitted to Hacettepe University, Department of Pediatric Immunology, Ankara with clinical signs of MSMD and with proven IL-12Rb1 deficiency using mutation analysis and 12 parents (obligate carriers) were included in this study. A total of 58 family member and 20 healthy controls were also included. The subjects were screened for IL-12Rb1 expression analysis using flow cytometry after in vitro stimulation with phytohemagglutinin (PHA) on the surface of peripheral blood lymphocytes. Results: The IL-12Rb1 expression was less than 1% in six patients with clinical signs of MSMD and proven IL-12Rb1 gene mutation. The mean percentages of lymphocytes expressing IL-12Rb1 were found to be 85% (71%-98%) and 47% (18%-75%) for the controls and obligate carriers, respectively. The ROC (receiver operating characteristics curve) analysis revealed the percentage of IL-12Rb1 expressing cells of <1%, <70%, and >76% could be regarded as homozygous IL-12Rb1 deficient, IL-12Rb1 carrier and healthy individuals, respectively. Conclusion: Our study results suggest that IL-12Rb1 expression analysis with flow cytometry is an effective method for the screening of the patients with IL-12Rb1 deficiency, the most common defect of MSMD.

ORIJINAL ARAŞTIRMA
3.Apoptosis in Autoimmune Lymphoproliferative Syndrome Suspected Patients with Clinical and Laboratory Findings
Baran Erman, Deniz Ayvaz Çağdaş, Ayşe Metin, İlhan Tezcan, Özden Sanal
doi: 10.5606/tji.2013.106  Pages 5 - 12
Amaç: Bu çalışmada, otoimmün lenfoproliferatif sendrom (ALPS) düşünülen hastalarda Fas aracılı lenfosit apoptoz mekanizmasında bozukluk olup olmadığı araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’nin İmmünoloji Ünitesi tarafından takip edilen, klinik ve laboratuvar bulguları ile olası ALPS tanısı ile izlenen 27 hasta (15 erkek, 12 kız; ort. yaş 12.9±2.6 yıl; dağılım 4-45 yıl) ile heterozigot Fas mutasyonu kanıtlanmış ve ALPS-Fas tanısı konulmuş dört kız hasta (ort. yaş 12±11.2 yıl; dağılım 3-27 yıl) ve 30 sağlıklı birey çalışmaya alındı. Periferik mononükleer hücreler yeni alınmış kandan heparinli ficoll-histopaque yoğunluk gradyanı santrifüj yöntemi kullanılarak izole edildi. Bu hücreler 12 gün boyunca phytohemaglutinin (PHA) ve interlökin-2 ile aktive edildi. Takiben ek 48 saat için anti-Fas monoklonal antikoru kullanılarak hücre kültürü yapıldı. Kırk sekiz saat sonunda hücreler tripan mavisi ile boyanarak ışık mikroskobunda apoptotik hücre sayımı yapıldı. Bulgular: Otoimmün lenfoproliferatif sendrom-Fas tanılı dört hastada Fas aracılı lenfosit apoptoz mekanizmasının defektif olduğu saptandı. Olası ALPS şüphesi ile izlenen hastalar ve kontrollerde ise Fas aracılı apoptoz normal idi. Sonuç: Elde ettiğimiz sonuçlara göre, fonksiyonel apoptoz testi, Fas mutasyonu olan hastaların belirlenmesinde ve bir ileri basamakta moleküler testlerin uygulanacağı hastaların seçiminde kullanılabilir.
Objectives: This study aims to investigate whether there is an impairment of Fas-mediated lymphocyte apopotosis mechanism in patients with autoimmune lymphoproliferative syndrome (ALPS) patients. Patients and methods: Twenty seven patients (15 males, 12 females; mean age 12.9±2.6 years; range 4 to 45 years) who were monitored at our Immunology Unit of Hacettepe University İhsan Doğramacı Children's Hospital with suspected diagnosis of ALPS based on clinical and laboratory signs and four patients (mean age 12±11.2 years; range 3 to 27 years) with confirmed heterozygous Fas mutation who were diagnosed with ALPS-Fas, and 30 healthy individuals were included. Peripheral mononuclear cells were isolated from freshly drawn heparinized blood using ficoll-histopaque density gradient centrifugation method. These cells were activated for 12 days with phytohemagglutinin (PHA) and interleukin-2. Subsequently, they were cultured with anti-Fas monoclonal antibody for additional 48 hours. The cells were stained with trypan blue dye and apoptotic cells were counted under light microscope. Results: It was found that Fas-induced lymphocyte apoptosis was defective in four ALPS-Fas patients. The patients with suspected ALPS and controls had normal Fas-induced apoptosis. Conclusion: Our results indicate that this functional apoptosis test is useful for identification of the patients with Fas mutations. It can also be used for selecting patients for further analyses.

4.An Evaluation of Exogen Islet Amyloid Polypeptide Injection Efficacy on Interleukin-1Beta and Glycemia in Nondiabetics, Streptozotocin-Induced Diabetics and Rats with Islet Transplantation
Pınar Kasapoğlu, Aslı Özdemir, Ayşe Kurşun Ökten, Umut Can Küçüksezer, Ali Osman Gürol, Günnur Deniz, M.Temel Yılmaz
doi: 10.5606/tji.2013.110  Pages 13 - 18
Amaç: Bu çalışmada sağlıklı, diyabetli, nakil yapılan ve amilin enjeksiyonlu sıçanlarda interlökin 1beta (IL-1b) ve glisemi düzeylerine ekzojen amilin enjeksiyonunun etkisi araştırıldı. Gereç ve yöntemler: Hayvanlar, İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Deney Hayvanları Biyolojisi ve Biyomedikal Uygulama Teknikleri Anabilim Dalı’ndan tedarik edildi. Her biri 200-280 g olan 4-6 aylık 24 eşsoylu Wistar albino sıçanlar kullanıldı. Nakil yapılmayan gruplar 12 erkek-12 dişi, nakil yapılan gruplar ise toplam 24 erkek alıcı-72 dişi verici hayvandan oluşturuldu. Her bir alıcı hayvan için üç donörden adacık izole edildi. Hayvanlar öncelikle nakil yapılan (TX) ve nakil yapılmayan olarak iki ana gruba ayrıldı. Bunlar da kendi arasında diyabetli (STZ) ve diyabetli olmayan, ayrıca amilin enjeksiyonlu (A) ve amilin enjeksiyonsuz olarak gruplandırıldı. Sağlıklı kontrol (C), sağlıklı + amilin (A), STZ diyabetik (STZ), STZ diyabetik + amilin (STZ A), nakil yapılan (TX), nakil yapılan + amilin (TX A), STZ diyabetik + nakil yapılan (STZ TX) ve STZ diyabetik + nakil yapılan ve amilin (STZ TX A) olmak üzere toplam sekiz grup oluşturuldu. Planlanan gruplara göre [STZ enjeksiyonundan (Sigma Aldrich 55 mg/kg) 4-5 gün sonra, nakli (700±100 adacık) takiben (0. gün) ve amilin enjeksiyonundan (Bachem 30 µg/kg) iki saat sonra)] üç günlük kan alımı ve glikoz ölçüm takibi yapıldı. İnterlökin-1b ölçümü serumdan lumineks yöntemiyle, adacık nakli ise genel anestezi altında laparotomik cerrahi ile vena portadan karaciğere yapıldı. Bulgular: Kontrol grubuna göre; TX A, STZ A, STZ TX A gruplarının (p<0.01, p<0.05, p<0.05), TX grubuna göre, TX A grubunun (p?0.001) ve STZ grubuna göre, STZ TX A grubu 1. gün IL-1b değerleri anlamlı düzeyde arttı (p<0.05). Glisemi düzeyleri, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, A ve TX A gruplarında azaldı (p<0.01, p<0.001). TX A grubu da, A grubuna göre daha düşük 1. gün glikoz düzeylerine sahip idi (p<0.05) (*p<0.05, **p<0.01, ***p<0.001). Sonuç: Nakil sonrası özellikle TX A grubunda görülen IL-1b artışı, amilin birikiminin olası zararlı etkilerini göstermektedir. Ancak, eş zamanlı glikoz düşüşü amilin ve reddedilmeyen adacıkların glikoregülatör rolüne bağlı olabilir. Amilin mekanizmasının daha fazla araştırılması gerekmektedir.
Objectives: This study aims to investigate the effect of exogen amylin injection on interleukin-1beta (IL-1b) and glycemia levels in healthy, diabetic, with transplantation and with amylin injection rats. Materials and methods: S ubjects w ere o btained f rom I stanbul U niversity, I nstitute o f E xperimental M edical R esearch, Department of Laboratory Animal Biology and Biomedical Application Techniques. Twenty-four inbred Wistar albino rats weighing between 200-280 g and at 4-6 month of age were utilized. Non-transplantation groups were composed of 12 males-12 females, while transplantation groups were composed of 24 male recipients-72 female donors. Islets were isolated from three donors for each recipient animal. The subjects firstly divided into two main groups, including those with transplantation and non-transplantation. Then they were divided into diabetic (STZ) or non-diabetic and/or with amylin injection (A) or non-amylin injection groups. A total of eight groups were generated including healthy control (C), healthy + amylin (A), STZ diabetic (STZ), STZ diabetic + amylin (STZ A), transplantation (TX), transplantation + amylin (TX A), STZ diabetic + transplantation (STZ TX) and STZ diabetic + transplantation and amylin (STZ TX A). Blood collection and glucose measurement were done for three days in all groups [four to five days after STZ injection (Sigma Aldrich 55 mg/kg), subsequent to transplantation (700±100 islet) and two hours after amylin injection (Bachem 30 µg/kg]. Interleukin-1b measurement was performed in serum with Luminex method, whereas islet transplantation was carried out via vena porta to liver with laparotomy surgery under general anesthesia. Results: Interleukin-1b level was significantly increased on the first day in TX A, STZ A and STZ TX A groups compared to controls (p<0.01, p<0.05, p<0.05), in TX A compared to TX group (p?0.001) and in STZ TX A group compared to STZ group (p<0.05). Glucose levels were decreased in group A and TX A groups compared to controls (p<0.01, p<0.001). TX A first day glucose levels were lower compared to A group (p<0.05) (*p<0.05, **p<0.01, ***p<0.001). Conclusion: The increase of IL-1b after transplantation observed particularly in TX A group may indicate the hazardous effect of amylin accumulation. However, concomitant decrease of glucose may be due to glycoregulatory role of amylin and nonrejected islets. The mechanism of amylin must be further investigated.

5.A Suspicious Familial Mediterranean Fever Case and Novel p.Y471X Mutation of MEFV Gene
Afig Berdeli, Sinem Nalbantoğlu
doi: 10.5606/tji.2013.98  Pages 19 - 21
Familial Mediterranean fever (FMF, MIM249100) which is the prototype of a group of disorders termed ‘‘systemic autoinflammatory diseases’’ is characterized by seemingly unprovoked episodes of inflammation in the absence of high-titer autoantibodies or antigen-specific T cells. The disease is typically common among Mediterranean populations and extending through worldwide by genetic diagnosis reports. In this report, we present a 44-year-old female patient who was admitted with periodic fever in our clinic and diagnosed with FMF. For genetic diagnosis, FMF StripAssay® and DNA sequencing analysis method were used. DNA sequencing analysis of Mediterranean fever gene revealed a nonsense p.Y471X mutation which was featured as the second nonsense mutation in FMF mutation database. This underscored the significance of genetic analysis in the ancestral populations of FMF. An exact clinical and molecular diagnosis is critically essential for the accurate follow-up and treatment of FMF patients. Large scale screening analysis of nucleotide variations may also prevent novel variations from being overlooked.
Ailesel Akdeniz ateşi (AAA, MIM249100), “sistemik otoenflamatuvar hastalıklar” adıyla terimleşen bir grup hastalık prototipi olup, yüksek antikor oranı veya antijene özgü T hücreleri olmadan belirgin düzeyde tetiklenmemiş enflamasyon epizotlarıyla karakterizedir. Hastalık, tipik olarak Akdeniz toplumları arasında yaygındır ve genetik tanı raporları ile dünya çapında yayılmaktadır. Bu yazıda, periyodik ateş yakınmasıyla kliniğimize başvuran ve AAA tanısı konulan 44 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Hastanın genetik tanısı için AAA strip analiz ve DNA sekanslama analiz yöntemi kullanıldı. Akdeniz ateşi geninin DNA sekanslama analizinde, AAA mutasyon veri tabanında ikinci anlamsız FMF mutasyonu olarak anlamsız bir p.Y471X mutasyonu tespit edildi. Bu, AAA’lı ata toplumlarda genetik analizin öneminin altını çizdi. Doğru klinik ve moleküler tanı, AAA’lı hastaların takip ve tedavisinde esastır. Geniş ölçekli nükleotid varyasyon taraması, yeni varyasyonların gözden kaçmasını önleyebilir.

DERLEME
6.Chronic Granulomatous Disease
Serkan Filiz, Dilara Fatma Kocacık Uygun, Olcay Yeğin
doi: 10.5606/tji.2013.180  Pages 22 - 31
Ailesel Akdeniz ateşi (AAA, MIM249100), “sistemik otoenflamatuvar hastalıklar” adıyla terimleşen bir grup hastalık prototipi olup, yüksek antikor oranı veya antijene özgü T hücreleri olmadan belirgin düzeyde tetiklenmemiş enflamasyon epizotlarıyla karakterizedir. Hastalık, tipik olarak Akdeniz toplumları arasında yaygındır ve genetik tanı raporları ile dünya çapında yayılmaktadır. Bu yazıda, periyodik ateş yakınmasıyla kliniğimize başvuran ve AAA tanısı konulan 44 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Hastanın genetik tanısı için AAA strip analiz ve DNA sekanslama analiz yöntemi kullanıldı. Akdeniz ateşi geninin DNA sekanslama analizinde, AAA mutasyon veri tabanında ikinci anlamsız FMF mutasyonu olarak anlamsız bir p.Y471X mutasyonu tespit edildi. Bu, AAA’lı ata toplumlarda genetik analizin öneminin altını çizdi. Doğru klinik ve moleküler tanı, AAA’lı hastaların takip ve tedavisinde esastır. Geniş ölçekli nükleotid varyasyon taraması, yeni varyasyonların gözden kaçmasını önleyebilir.
Chronic granulomatous disease (CGD) is a genetically heterogeneous primary immunodeficiency which is characterized by recurrent and life-threatening infections resulting from defects in phagocyte nicotinamide adenine dinucleotide phosphate (NADPH) oxidase system and granuloma formation due to increased inflammatory response. Chronic granulamatous disease is caused by mutations in any of the four structural genes of the NADPH oxidase (gp91phox, p22phox, p47phox, and p67phox). Most cases (65%) involve mutations in gp91phox a nd a re i nherited i n a n X -linked r ecessive m anner. T he remainder are autosomal recessive. Although CGD can be diagnosed at any age from early childhood to adulthood, the majority of the cases are diagnosed as toddlers or young children below five years old due to recurrent infections or granuloma formation. The frequent sites of infection are lung, skin, lymph nodes, and liver. The diagnosis is based on medical history, clinical signs and the neutrophil function test results indicating the absence of respiratory burst and is confirmed by genotyping. Currently, the main treatment modalities are antibiotic and antifungal prophylaxis, interferon-gamma prophylaxis, management of acute infections and inflammatory complications, hemopoietic stem cell transplantation and gene therapy. In this review, the pathogenesis, clinical manifestations, diagnosis and treatment of CGD were discussed.

LookUs & Online Makale