ISSN 1301-109X | e-ISSN 2147-8325
TURKISH JOURNAL of IMMUNOLOGY - Turk J Immunol: 3 (3)
Volume: 3  Issue: 3 - 2015
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.The Effect of Panel Reactive Antibody Results on Graft Functions of Patients with Chronic Kidney Failure
İbrahim Pirim, Tülay Kılıçaslan Ayna, Derya Güleç, Mustafa Soyoz, Aslı Özkızılcık Koçyiğit, Toprak Hamdi Güngör, Ceren Yüksel, Burcu Çerçi Gürbüz, İsmail Totur, Burcu Akman, Erhan Tatar, Cem Tüğmen, İsmail Sert, Zeki Soyaçacı, Adam Uslu
doi: 10.5606/tji.2015.449  Pages 105 - 110
Amaç: Bu çalışmanın amacı kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan hastaların panel reaktif antikor (PRA) sonuçlarının değerlendirilmesi ve nakil öncesi PRA sonuçları ile nakil yapılan hastaların greft fonksiyonu hakkında bilgi edinildi. Hastalar ve yöntemler: Bekleme listesindeki KBY olan 2.517 hastanın (1.428 erkek, 1.089 kadın; ort. yaş 49.9±14.7 yıl; dağılım 2-82 yıl) ve nakil yapılan 304 hastanın (178 erkek, 126 kadın; ort. yaş 41.1±11.4 yıl; dağılım 9-71 yıl) PRA sonuçları değerlendirildi. Panel reaktif antikor testlerinin %85 ve %15’i sırasıyla Luminex ve akım sitometri yöntemleriyle yapıldı. Hastaların nakil sonrası son serum kreatinin düzeyleri ve nakil yaşları kaydedildi. Ayrıca, nakil olan hastaların greft fonksiyonları için glomerüler filtrasyon hızı (GFH) incelendi. Bulgular: Bekleme listesindeki PRA pozitif hastaların (%40.52) %12.55’i sınıf I PRA pozitif (grup 1), %8.78’i sınıf II PRA pozitif (grup 2) ve %19.19’u hem sınıf I hem sınıf II PRA pozitif (grup 3) idi. Hastaların %59.48’i PRA negatif (grup 4) idi. Nakil öncesi negatif PRA sonuçları (grup 4) canlı vericiden nakil yapılan hastalarda (%78.09) kadavradan nakil yapılan (%48.88) ve bekleme listesinde olan hastalardan (%59.48) anlamlı şekilde daha yüksekti (p<0.05). Glomerüler filtrasyon hızları tüm PRA grupları için canlı vericiden nakil olan hastalarda daha yüksekti. Nakil yapılan hastalarda akut rejeksiyon atağı (ARA) olanların GFR değerleri ARA’sı olmayanlardan daha yüksek olsa da aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Halihazırda organ bağışı oranlarının düşük olduğu bir ülke olan Türkiye’de ARE’yi önlemek ve greft sağkalımını artırmak için düzenli uygulanan nakil öncesi PRA testleri ve bunların sonuçlarının dikkatle değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Objectives: This study aims to evaluate panel reactive antibody (PRA) results of patients with chronic kidney failure (CKF) and to obtain information about pre-transplantation PRA results and graft function of transplanted patients. Patients and methods: We evaluated PRA results of 2,517 patients (1,428 males, 1,089 females; mean age 49.9±14.7; range 2 to 82 years) with CKF on the waiting list and 304 transplanted patients (178 males, 126 females; mean age 41.1±11.4; range 9 to 71 years). Of the PRA tests, 85% and 15% were performed by Luminex and flow cytometric methods, respectively. The final post-transplantation serum creatinine levels and transplantation ages of the patients were recorded. We also assessed glomerular filtration ratio (GFR) for graft functions of transplanted patients. Results: Of the PRA positive patients (40.52%) on the waiting list, 12.55% were class I PRA positive (group 1), 8.78% were class II PRA positive (group 2), and 19.19% were both class I and II PRA positive (group 3). Of the patients, 59.48% were PRA negative (group 4). Pre-transplantation negative PRA results (group 4) were significantly higher among patients who were transplanted from related donor (78.09%) than patients with cadaveric transplantation (48.88%) and patients on the waiting list (59.48%) (p<0.05). Glomerular filtration ratios (GFRs) were higher among patients who were transplanted from related donor for all PRA groups. Of transplanted patients, although GFR values of the patients who had acute rejection episode (ARE) were higher than those without ARE, there was no statistically significant difference in between. Conclusion: Regularized pre-transplantation PRA tests and cautious evaluation of their results constitute great importance to prevent ARE and increase graft survival in Turkey, which is a country with already low organ donation ratios.

2.Significance of EMSA Eritin Administration on Erythropoiesis and Complement Regulators in Irradiated Mice
Qonitatul Khasanah, Mansur İbrahim, Muhamib Rifai
doi: 10.5606/tji.2015.393  Pages 111 - 116
Amaç: Bu çalışmada Balb/c farelerde 500 rad doz ile total vücut irradyasyonu (TVİ) sonrası poliherbal eritropoez modülatör ve stimülatör ajan (EMSA) Eritin uygulamasının TER-119+VLA-4+ hücrelerine göre eritropoez aktivitesi ve TER-119+CD55+ ile TER-119+CD59+ hücrelerine göre kompleman regülatörleri modülasyonu üzerindeki etkisi incelendi. Gereç ve yöntemler: Düşük doz (1.04 mg/g BW), normal doz (3.125 mg/g BW) ve yüksek doz (9.375 mg/g BW) içerecek şekilde iki hafta boyunca günde 500 rad dozunda TVİ’ye maruz kalan farelere oral yoldan EMSA Eritin uygulandı. Fareler pozitif kontrol olarak haftada iki kere 0.21 mg/g BW dozunda HEMAPO Epoetin alfa ile tedavi edildi. On beşinci günde kemik iliği izole edildi ve akış sitometrisi kullanılarak TER-119+VLA-4+, TER-119+CD55+ v e T ER-119+CD59+ hücrelerin sayısı analiz edildi. İnceleme, 500 rad dozunda TVİ sonrası farelerin kemik iliğindeki TER-119+VLA-4+ hücrelerin sayısında sağlıklı kontrollere göre anlamlı azalma olduğunu gösterdi. Radyasyona maruz kalan farelerde EMSA Eritin ile TER-119+VLA-4+ hücrelerin sayısı TVİ olan fareler ve Epoetin alfa ile tedavi edilen farelere göre düşük dozdan yüksek doza anlamlı şekilde arttı. Bulgular: En yüksek dozda EMSA Eritin eritropoezi desteklemede HEMAPO Epoetin alfa ve diğer dozdaki EMSA Eritin’e göre daha etkili idi. Sonuç: Çalışma bulgularımıza göre, EMSA Eritin 500 rad doz ile irradyasyon sonrası homeostaz ve eritropoezi normalleştiren koruyucu bir ajan işlevi gösterebilecek güçlü bir tedavici edici herbal destekleyicidir.
Objectives: This study aims to examine the effect of polyherbal erythropoiesis modulatory and stimulatory agent (EMSA) Eritin administration in modulating the activity of erythropoiesis on TER- 119+VLA-4+ cells and complement regulators TER-119+CD55+ a nd T ER-119+CD59+ cells in Balb/c mice after total body irradiation (TBI) with a dose of 500 rad. Materials and methods: EMSA Eritin was administered orally in mice after exposure to TBI with a dose of 500 rad daily for two weeks with three different doses including a low dose (1.04 mg/g BW), normal dose (3.125 mg/g BW), and high dose (9.375 mg/g BW). Mice were treated with HEMAPO Epoetin alfa twice a week as positive control with a dose of 0.21 mg/g BW. On day 15, the bone marrow was isolated and the number of TER-119+VLA-4+, TER-119+CD55+ a nd T ER-119+CD59+ cells were a nalyzed using flow cytometry. Examination showed marked reduction in the number of TER-119+VLA-4+ cells in the bone marrow of mice after TBI with dose of 500 rad compared to those of healthy controls. The number of TER-119+VLA-4+ cells in the i rradiated m ice was markedly increased with EMSA Eritin from low dose to high dose compared to mice with TBI and mice treated with Epoetin alfa. Results: The highest dose of EMSA Eritin was more effective to promote erythropoiesis than HEMAPO Epoetin alfa and the other dose of EMSA Eritin. Conclusion: Our study findings suggest that EMSA Eritin is a powerful medicinal herbal supplement which may serve as a protective agent to normalize homeostasis and erythropoiesis after irradiation with a dose of 500 rad.

OLGU SUNUMU
3.Chronic Granulomatous Disease Diagnosed in Adulthood
Faruk Karakeçili, Hicran Akın, Murat Peköz, Reşit Mıstık, Haluk Barbaros Oral, Halis Akalın
doi: 10.5606/tji.2015.442  Pages 117 - 120
Kronik granülomatöz hastalık (KGH) nadir görülen, genetik olarak heterojen geçişli ve hayatı tehdit edebilecek ciddi enfeksiyonlarla karakterize bir hastalıktır. Hastalık nikotinamid adenin dinükleotit fosfat (NADF) oksidaz sistemindeki defektlere bağlı olarak gelişir. Tekrarlayan enfeksiyonlara ve artmış enflamatuvar yanıta bağlı granülom oluşumu ile karakterizedir. Akciğer, deri, lenf nodları ve karaciğer en çok tutulan organlardır. Nitroblue tetrazolium testi (NBT) taramada en sık kullanılan testtir. Bu yazıda erişkin yaşta tanısı konulan, tekrarlayan karaciğer ve akciğer apseleri olan bir kronik granülomatöz hastalık olgusu literatür eşliğinde sunuldu. Yirmi iki yaşında erkek hasta iki haftadır devam eden yüksek ateş ile polikliniğimize başvurdu. Hastanın KGH açısından aile öyküsü alınarak NBT yapıldı. Hastanın NBT sonucu iki kez negatif (%0) idi. Hastaya ampirik seftriakson ve metronidazol tedavisi verildi. Yapılan incelemeler sonucunda KGH tanısı konulan hastaya apse drenajı yapılması planlandı. Ateş yanıtı alınan ve laboratuvar değerleri düzelen hasta trimetoprim/sulfametoksazol ve itrakonazol profilaksisi ile poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi. Bu olgu, akraba evliliğinin ve kalıtsal hastalıkların sık görüldüğü ülkemizde KGH’nin nadir de olsa erişkinlikte tanı alabileceğine işaret etmektedir.
Chronic granulomatous disease (CGD) is a rare, genetically heterogeneous disease characterized by severe infections that can be life threatening. The disease develops due to defects in nicotinamide adenine dinucleotide phosphate (NADPH) oxidase system. It is characterized by granuloma formation depending on recurrent infections and increased inflammatory response. Lung, skin, lymph nodes, and liver are the most involved organs. Nitroblue tetrazolium test (NBT) is the most frequently used test in screening. In this article, a chronic granulomatous disease case diagnosed in adulthood and having recurrent liver and lung abscesses is reported in light of the literature. A 22-year-old male patient was admitted to our polyclinic with high fever for two weeks. Patient’s family history was received in terms of CGD and NBT was carried out. Patient’s NBT result was negative (0%) twice. The patient was administered empiric ceftriaxone and metronidazole treatment. Abscess drainage was planned for the patient diagnosed as CGD as a result of the analyses. The patient who developed fever response and whose laboratory values improved was discharged proposing polyclinic control with trimethoprim/ sulfamethoxazole and itraconazole prophylaxis. This case indicates that, although rarely, CGD might be diagnosed in adulthood in our country where consanguineous marriage and hereditary diseases are common.

DERLEME
4.The Structure and Signaling Mechanisms of Type 1 Cytokine Receptors: A Brief Overview
İhsan Esen
doi: 10.5606/tji.2015.377  Pages 121 - 124
Salgılanan haberci moleküller olan sitokinler hedeflerindeki hücreleri belirli membran reseptörlerini bağlayarak etkiler. Pek çok hücre işlevi sitokin reseptörü aracılı hücre içi sinyal mekanizmalarının üyeleri tarafından düzenlenir. Sitokin reseptörlerinin sınıflandırması hücre dışı sitokin bağlayıcı alanlar ve ortak hücre içi sinyal mekanizmalarının yapısal homolojilerine dayanır. Sitokin reseptörlerinin temel bir sınıflandırması tip 1 sitokin reseptörlerini, tip 2 sitokin reseptörlerini, tümör nekroz faktör reseptörü ailesini, interlökin 1 reseptörü ailesini ve yedi transmembran G proteinkenetli reseptörleri içerir. Bu yazıda tip 1 sitokin reseptörlerinin yapısına ve ilişkili sinyal yollarına odaklanıldı.
Cytokines, the secreted messenger molecules, act on their target cells by binding specific membrane receptors. Many cell functions are regulated by members of cytokine receptors mediated intracellular signaling mechanisms. The classification of cytokine receptors is based on structural homologies of extracellular cytokine-binding domains and shared intracellular signaling mechanisms. A simple classification of cytokine receptors contains type 1 cytokine receptors, type 2 cytokine receptors, tumor necrosis factor receptor family, interleukin 1 receptor family, and seven transmembrane G-protein-coupled receptors. This article focuses on the structure and associated signaling pathways of type 1 cytokine receptors.

5.DERGİMİZDE 2015 YILINDA YAYINLANAN YAZILARIN LİSTESİ

Pages 125 - 128
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale