ISSN 1301-109X | e-ISSN 2147-8325
TURKISH JOURNAL of IMMUNOLOGY - Turk J Immunol: 7 (2)
Volume: 7  Issue: 2 - 2019
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.Comparison of Peripheral Blood Th17 Cells and Associated Cytokines in Fingolimod-Receiving and Untreated Multiple Sclerosis Patients
Ahmet Eken, Mehmet Fatih Yetkin, Fatma Zehra Okus, Şerife Erdem, Mustafa Çakır, Yeşim Haliloğlu, Zehra Busra Azizoğlu, Hamiyet Dönmez Altuntaş, Meral Mirza, Halil Canatan
doi: 10.25002/tji.2019.1007  Pages 69 - 75
Giriş: Th17 hücreleri, multipl sklerozun da dahil olduğu birçok otoimmün hastalığın patogenezinde rol alan kritik bir hücre popülasyonudur. Bu çalışmada, fingolimod tedavisi alan ve almayan tekrarlayan-gerileyen multipl sklerozlu (TGMS) hastalarının kanındaki Th17 hücre sayısı ve ilişkili sitokinlerin miktarlarını irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: On beş fingolimod tedavisi alan TGMS hastası, ve tedavi almayan 9 TGMS hastası ile 6 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Kandan izole edilen periferik kan mononükleer hücreleri stimüle edilmiş, intraselüler hücre boyaması ve FACSAriaIII kullanılarak IL-17A, IL-22 ve GM-CSF üreten T hücreleri sayı ve yüzdeleri ölçüldü. Serum sitokin seviyeleri ELISA yöntemi ile saptandı. Bulgular: Fingolimod tedavisi alan RRMS hastalarının kanındaki IL-17A+ (p=0,02), IL-22+ (p=0,05), GM-CSF+ (p=0,003) T hücrelerinin mutlak sayılarında, fingolimod almayan TSMS hastalarına göre, önemli ölçüde azalma gözlendi. Bu sonuç fingolimod’un lenfositleri sekonder lenfoid organlarda tutma mekanizması ile uyumludur. ELISA ile serumdan ölçülen aynı sitokinlerin seviyerinde anlamlı azalma gözlenmedi. Sonuç: Fingolimod dolaşımdaki IL-17A+, IL-22+ ve GM-CSF+ üreten T hücre sayılarını azaltmaktadır.
Introduction: Th17 cells are critical mediators of pathology in several autoimmune diseases including multiple sclerosis (MS). The aim of this study was to quantify Th17 cells and-associated cytokines in the peripheral blood of relapsing remitting multiple sclerosis patients (RRMS). We also aimed to compare those levels in fingolimod-treated, and untreated patients. Material and Methods: Fifteen fingolimod administered RRMS, 9 untreated-RRMS patients and 6 healthy controls were evaluated. Their peripheral blood mononuclear cells (PBMCs) were isolated and sera separated. IL-17A+, IL-22+ and GM-CSF+ T-cells were quantified via intracellular cytokine staining after stimulation using flouresecein activated cell sorter. Serum cytokine levels from all groups were measured via enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA). Results: Fingolimod-treated RRMS patients had reduced number of IL-17A+ (p=0.02), IL-22+ (p=0.05), and GMCSF+ (p=0.003) T cells in their peripheral blood compared to those of untreated RRMS patients. This is consistent with sequestration of lymphocytes in the secondary lymphoid organs after fingolimod use. However, the levels of same cytokines in the serum were statistically not different. Conclusions: Fingolimod treatment reduced circulating IL-17A+, IL-22+ or GM-CSF+ T cells in RRMS patients.

2.Increased Level of Interleukin-17 in Children and Adolescents with Type 1 Diabetes Mellitus and its Association with Vitamin D Deficiency
Harjoedi Adji Tjahjono, Leny Silviana Farida
doi: 10.25002/tji.2019.943  Pages 76 - 82
Giriş: Tip 1 Diabetes Mellitus (T1D)’un patogenezinde İnterlökin 17(IL-17)’nin artışının rolü olduğu bildirilmiştir. Öte yandan, T1D’lu hastalarda çoğunlukla D vitamini eksikliği saptanır. Bu çalışmada amaç, çocuk ve ergen T1D’li hastalarda IL-17 ve D vitamininin düzeylerini araştırmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada, 2017 Ocak ayı ile 2017 Mart ayı arasındaki hastalar çapraz kesitsel olarak irdelendi. Yaşları 12.25±3.74 arasında olan toplam 20 T1D’li olgu ile 20 sağlıklı birey kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Hastaların ebeveynleri çalışmaya katılmak için bilgilenmiş onay verdi. Olguların demografik verileri oluşturulmuş anket formlarının doldurulması ile elde edildi. Ayrıca fizik muayene bulguları ve laboratuvar değerleri kaydedildi. Olgulardan kan alınarak indirekt ELISA yöntemi ile kan D vitamini ve IL-17 seviyeleri ölçüldü. Bulgular: D vitamini ve IL-17 seviyeleri 2 grup arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede farklılık gözlendi (p<0.001). Vitamin D ve IL-17 seviyeleri arasında pozitif bağlantı saptandı (p<0.005; r:+0.566) Sonuç: T1D, T lenfositlerinin pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerini hedefleyerek harap ettiği T-hücresine bağlı bir otoimmün hastalıktır. Çocuk ve erişkin TID hastalarında IL-17 düzeylerinde artış, D vitamini düzeylerinde azalma gözlenmiştir. T1D’nin tedavisinde IL-17’ye bağlı immünitenin hedeflenmesi ve hastalara D vitamini verilmesi önerilebilir.
Introduction: The up-regulation of interleukin-17 (IL-17) has been reported to be the pathogenesis of type 1 diabetes mellitus (T1D). On the other hand, vitamin D deficiency is fairly prevalent in T1D. This study aims to investigate IL-17 and vitamin D status and its correlation in children and adolescents with T1D. Material and Methods: A cross sectional study was carried out between January to March 2017. A total of 20 patients aged 12.25±3.74 years old with T1D and 20 healthy control group were involved. Their parents signed an informed consent. Demographic data were obtained using structured questionnaires. Physical, and laboratory examination were also performed. Blood samples were collected and serum vitamin D and IL-17 levels were measured by indirect ELISA were. Results: The serum level of vitamin D serum and IL-17 level between both groups were significantly different (p<0.001). A positive correlation between vitamin D and IL-17 levels (p<0.05; r=+0.566) was found. Conclusion: T1D is a T cell-mediated autoimmune disorder which targets and destroys insulin-producing pancreatic beta-cells. Children and adolescents with T1D show an increased level of IL-17 immunity and vitamin D deficiency. IL-17 immunity control and vitamin D supplementation could be potential targets for further development of T1D therapeutic strategies.

3.The Association Between Vitamin D Levels and Infections in Patients with Primary Immunodeficiency
Pınar Gür Çetinkaya, Deniz Çağdaş Ayvaz, Hacer Cüzdancı, İlhan Tezcan
Pages 83 - 92
Giriş: D vitamini, bağışıklık cevaplarının düzenlenmesinden sorumlu bir hormondur. Bu çalışma, D vitamini eksikliğinin primer immün yetersizliği olan hastalarda (PİY) enfeksiyon gelişimi ile ilişkisini değerlendirmek için tasarlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya toplam 39 hasta (E / K: 23/16) ve 39 yaş ve cinsiyet uyumlu sağlıklı kontrol grubu (E / K: 23/16) alındı. Kış ve yaz aylarında enfeksiyon sıklığı ve serum D vitamini düzeyleri saptandı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubunun ortanca yaşı 15.0 (çeyrekler arası aralık: 7.5-26.0) ve 14.0 (9.0-25.0) idi (p = 0.810). Kış ve yaz D vitaminleri hem hasta hem de kontrol grubunda benzerdi (p=0.492 kış için, p0.503 yaz için). Serum D vitamini düzeyi düşük ve enfeksiyonu olan hastaların sayısı kışın yaz aylarında olduğundan daha fazla idi. Otoimmün ve enflamatuvar hastalıklar (OIH) ağırlıklı olarak, düşük kış D vitamini düzeyi olan hastalarda ve yaygın değişken immün yetersizlikli hastalık (YDİY) grubunda gözlemlendi. YDİY tanılı hastaların hem yaz (p=0.048) hem de kış (p=0.008) D vitamini düzeyleri düşüktü. Sonuç: Bu çalışmada PİY tanılı hastalarda serum D vitamini düzeylerinin mevsimsel değişimi gösterilmiştir. Düşük D vitamini düzeyleri olan hastalarda ayrıca YDİY ve OİH sıklığı artmıştır. Ek olarak, D vitamini, enfeksiyonları ve otoimmün hastalıkları kontrol altına almak için PID’li hastalara kışın verilebilir.
Introduction: Vitamin D is a hormone responsible in the regulation of immune response. This study was designed to assess the relationship of vitamin D deficiency on the development of infections in patients with primary immunodeficiency (PID). Materials and Methods: A total of 39 patients (M/F: 23/16) and 39 age-and sex-matched healthy controls (M/F: 23/16) were enrolled in the study. We measured the frequency of infections and serum vitamin D levels in winter and summer seasons. Results: The median age of the patient and control groups were 15.0 (Interquartile range: 7.5–26.0) years and 14.0 (9.0–25.0) years, respectively (p=0.810). Winter and summer vitamin D levels were similar both in patient and control groups (p=0.492 for winter, p=0.503 for summer). Number of the patients with low serum vitamin D levels and with infections were higher in winter than in summer. Autoimmune and inflammatory diseases (AID) were predominantly observed in patients with low winter vitamin D levels and in common variable immunodeficiency (CVID) group. Patients with CVID had lower serum vitamin D levels both in summer (p=0.048) and in winter (p=0.008). Conclusions: In this study, we showed the seasonal variation of serum vitamin D in patients with PID. There was also increased frequency of CVID and AID in those patients with low vitamin D levels. In addition, vitamin D might be given in winter to the patients with PID to take infections and autoimmune disorders under control.

4.Individuals
İsmail Ögülür, Ezgi Barış, Ayça Kıykım, Dilek Başer, Gamze Akgün, Ahmet Özen, Safa Barış, Elif Karakoç-Aydıner
doi: 10.25002/tji.2019.1111  Pages 93 - 101
Giriş: Kronik granülomatöz hastalık (KGH), fagositer sistem hastalığı olarak bilinmektedir. Ancak bu hastaların takip sürecinde otoimmünite, veya otoimmün koliti düşündüren bulguların gözlenmesi, edinsel immün sistemin de etkilenmiş olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışmada KGH’li olgularda ve taşıyıcılarında, T ve B lenfosit yüzdelerinin ve T lenfosit fonksiyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya polikliniğimizde takip edilmekte olan 11 KGH (üçü X’e bağlı, sekizi otozomal çekinik) hastası ve altı otozomal çekinik KGH hastasının bu hastalığı genetik olarak taşıyan anneleri alındı. Sağlıklı kontroller ile karşılaştırılarak, KGH’lı olgular ve taşıyıcılarda lenfositler ve alt tiplerinin yüzdeleri, lenfosit proliferasyonu, düzenleyici T hücre (Treg) yüzdesi, hücre içi sitokin miktarları saptandı. Bulgular: Taşıyıcı anneler yaş uyumlu sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında T hücre, B hücre ve NK hücre ve T ve B hücre alt tip yüzdelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Hastalarda ise sadece uyarılmamış (naif ) B hücre yüzdesinin sağlıklı kontrollere göre anlamlı yüksek olduğu görüldü (p<0,001). Hastalarda ve taşıyıcı annelerde yaş uyumlu sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında lenfosit proliferasyonu, Treg hücre oranları, hücre içi IL-17 açısından anlamlı fark saptanmazken, tersine IFN-? düzeylerinin hem hastalarda (p=0,030) hem de taşıyıcılarda (p=0,038) anlamlı derecede artmış olduğu gösterildi. Sonuç: Çalışmamızda KGH’ı olanlarda naif olgun B hücresinin arttığı belirlenmiştir. Öte yandan, hastalar ve taşıyıcılarda saptanan IFN-? yüksekliğine neden olan mekanizmaların aydınlatılmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca taşıyıcı bireylerde Treg ve IL-21 yüzdesinin sağlıklılara benzer olması bunun otoimmüniteden koruyucu olabileceğini düşündürmektedir.
Introduction: Chronic granulomatous disease (CGD) is classically known as phagocytic system disease. However, in recent years, the observation of the development of autoimmunity, colitis-like findings during follow-up has suggested that the acquired immune system may also be defective. The aim of this project is to investigate the percent of T and B lymphocytes, and function of T lymphocytes in patients with CGD and carriers. Material and Methods: Eleven patients followed for CGD (3 X-CGD, 8 OR-CGD) in our clinic and 6 carrier mothers of OR-CGD were included into the study. The percentages of lymphocytes and their subtypes, lymphocyte proliferation, regulator T cell (Treg), intracellular cytokine content of patients with CDG and carriers were determined in comparison to healthy controls. Results: There was no statistically significant difference in percentages of T cell, B cell and NK cell and subtypes of T and B cells in the mothers of patients compared to age matched healthy controls. The percentage of naïve B cells was significantly higher in the patients with CGD compared to those of healthy subjects (p<0.001). There were no significant differences in lymphocyte proliferation, Treg cell percentage, intracellularIL-17 levels, but IFN-? levels were significantly increased in both patients with CDG (p=0.030) and carriers (p=0.038) when compared with age-matched healthy controls. Conclusion: Increased naive B cells were found in CGD patients. High levels of IFN-? in patients and carriers need to be further evaluated by further studies. In addition, the normal percentages of Treg and IL-21 in the carriers as in healthy subjects may be offered as the protective mechanism for autoimmunity.

5.The Diagnostic Value of Flow Cytometry in DOCK8 Deficiency
İsmail Öğülür, Ayça Kıykım, Ercan Nain, Nurhan Kasap, Gamze Akgün, Elif Karakoç-Aydıner, Ahmet Özen, Safa Barış
doi: 10.25002/tji.2019.1109  Pages 102 - 106
Giriş: DOCK8 eksikliği ağır egzema, besin allerjisi ve otoimmünite bileşenleri olan kombine bir immün yetersizliktir. Erken tanı, hastaların tedavisi için önemlidir. Çalışmamızda, DOCK8 eksikliği hastalarında akan hücre ölçer ile DOCK8 protein ifadeleri belirlenerek, bu yöntemin tanısal değeri araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, DOCK8 eksikliği tanımlanmış yedi hasta ve 20 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hastalar ve sağlıklı kontrollerden periferik kan mononükleer hücreler (PKMH) izole edildi ve DOCK8 protein ifadesi belirlendi. DOCK8 protein ifade analizleri, hastalarda ve sağlıklı kontrollerde DOCK8 antikoru ve izotip kontrolün ham ortalama floresan yoğunluğu (MFI) ve bunların farkından elde edilen delta MFI (?MFI) değerlerine göre yapıldı. Deneyler farklı günlerde gerçekleştirildiği için, eş zamanlı sağlıklı kontrollere göre ?MFI değerleri normalleştirildi ve yüzde değerleri hesaplandı. Bulgular: DOCK8 olgularının ortanca yaşları 12 (8–15) yıldı. Hastalardan altısı büyük delesyona sahipken bir tanesinde yanlış anlamlı mutasyon vardı. DOCK8 hastalarında ham MFI değerleri (p=0,0008) ve ?MFI normalleştirme yüzde değerleri (p<0,0001) sağlıklı kontrollere göre anlamlı derecede düşüktü. Yanlış anlamlı mutasyona sahip olan hastanın ham MFI değeri kontrole yakın olarak belirlendi (hasta MFI: 23,70, kontrol MFI: 35,50). Hastalarda ham MFI ortancası 4,95 (3,65–5,67) iken sağlıklı kontrollerde 26,2 (21,6–32,1) olarak saptandı. Sonuç: DOCK8 hastalarında, DOCK8 geninde oluşan delesyonlar genellikle proteinin tama yakın yok olmasına neden olduğundan, akan hücre ölçer bu mutasyona sahip olguların erken tanınmasında oldukça önemlidir. Öte yandan, yanlış anlamlı mutasyonu olan bireylerde protein miktarı korunabildiği için akan hücre ölçer bulguları yanıltıcı olabilmektedir. Dolayısıyla, akan hücre ölçer ile protein tayini DOCK8 hastalığı tanısı için yardımcı bir yöntem olup şüpheli tüm olgulara genetik analiz yapılmalıdır.
Introduction: DOCK8 deficiency is a combined immunodeficiency with severe eczema, food allergy and autoimmunity. Early diagnosis is important for the treatment of patients. In this study, diagnostic value of flow cytometric detection of DOCK8 protein expression was evaluated in patients with DOCK8 deficiency. Material and Methods: Seven patients with DOCK8 deficiency and 20 healthy controls were enrolled in the study. Peripheral blood mononuclear cells (PBMCs) were isolated from patients and healthy controls, and DOCK8 protein expressions were detected. The data were analyzed as raw mean fluorescein intensity (MFI) and difference in MFI (?MFI) between cells stained in patients and healthy controls with anti-DOCK8 antibody and isotype control. As the experiments were done on different days, the ?MFI values obtained were normalized according to the current healthy control values and percent values were calculated. Results: The median age of DOCK8 patients was 12 years (8–15). Six of the patients have large deletions and 1 has a missense mutation in DOCK8 gene. Raw MFI values (p=0.0008) and normalized ?MFI-percent values (p<0.0001) were significantly lower in DOCK8 patients compared to healthy controls. The patient with missense mutation had a raw MFI value close to the control (patient MFI: 23.70, control MFI: 35.50). Median of raw MFI was 4.95 (3.65– 5.67) in patients and 26.2 (21.6–32.1) in healthy controls. Conclusion: Flow cytometric detection of DOCK8 protein is very important for the diagnosis of DOCK8 deficiency since the deletion mutations cause almost complete loss of DOCK8 protein expression, while patients with missense mutations could have nearly normal levels of protein, and this can lead to the underestimation of the diagnosis. Therefore, flow cytometric detection is an adjunct method for the diagnosis of DOCK8 disease, and genetic analysis should be offered to all suspicious cases.

LookUs & Online Makale